TÜRKİYE, “ÇİN VİRÜSÜ”NDEN KURTULUYOR
Bilindiği üzere, aslında daha önceki benzerleri gibi yayıldığı ülke adıyla “Çin virüsü” diye anılması gerekirken, Çin’in diplomatik manevraları sonucu Kovid-19 olarak tanınan virüs, ilk olarak Aralık 2019’da Vuhan’da ortaya çıkmıştı.
Laboratuvarda üretildiği kuşkularının taşındığı, yeni bulgularla bu şüphenin her geçen gün daha da güçlenmeye devam ettiği virüs hadisesi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin bunu dünya kamuoyundan gizleyerek, zamanında gerekli önlemleri almaması sonucu tüm dünyayı kuşatan bir niteliğe bürünmüştür. Kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılmış ve insanlığın maruz kaldığı en kabus dolu salgınlardan biri haline gelmiştir. İnsandan insana çok çabuk yayılabilen Çin virüsü, yalnızca sosyal hayatı, insanlar arası ilişkileri etkilememiş, dünya ekonomisini, politikasını da derinden sarsmıştır. Yürüyen çarklar durmuş, hükümetleri vatandaşları karşısında zor duruma düşürmüştür.
Virüsün kaynağı, belki de “mucidi” olan Çin, bir kısmı sosyal medyaya da yansıyan insanlık dışı önlemlerle, kendi ülkesinde, virüsün yayılmasının önünü almayı başarırken!, bir aşı geliştirme için çok kısa sayılabilecek bir sürede, hem de canlı organizmalara sahip kovid aşısı geliştirdiğini bunun aşısını ilan edivermiştir. Elbette Çin’in aşıyı bu kadar çabuk nasıl bulduğu da bir başka muamma... Acaba, virüsü üretirken bunun aşısı için de gerekli ön hazırlıklarda mı yapılmıştı sorusu beşeriyetin her zaman kendi kendine soracağı bir soru olarak kalmaya devam edecektir.
Diğer yandan çok kısa bir zaman içinde aşı bulduğunu ilan eden Çin, utanmadan ve kendi sorumluluğu nedeniyle yüzü hiç kızarmadan bunu bir kurtuluş reçetesi olarak sunma, ticari bir meta olarak kullanma, daha da vahimi ülkeleri aşı yoluyla kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme için de harekete geçmiştir. Bu husus bile Çin’in dış politikasında, insanlığa yararlı olma düşüncesinin söz konusu bile olamayacağını, kendi çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunu göstermektedir.
Bunu ülkemizin Çin’den almayı planladığı kovid aşısı konusunda da açıkça gördük.
Birkaç ay öncesine gidip hükümet yetkililerinin, Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına yeniden bakarsak tablo daha net anlaşılacaktır. O günleri hatırlayınız lütfen: Aralık 2019’dan başlayarak üç aylık bir süre içerisinde ülke nüfusunun üçte biri iki kez aşılanmış olacak, Nisan ayında da tüm ülkedeki aşılanma tamamlanacaktı. Çünkü ilan edildiğine göre, ilk üç ayda 50 milyon doz, mart-nisan aylarında da ikinci 50 milyon dozluk aşı gelecek ve böylece Türkiye, baharla birlikte oldukça rahatlamış bir vaziyette olacaktı. Hatta Çin, öylesine bir güven vermiş olmalıydı ki, aşı temini konusunda, artık başka bir menşeden aşı temine ihtiyaç olmadığı bile dile getirilmeye başlanmıştı.
Ama Çin’i iyi tanıyanlar için bir soru vardı ortada. Çin bunu niye yapacak, Türkiye’ye birkaç ay içinde 100 milyon doz aşıyı niçin gönderecekti acaba? Muhakkak başka bir oyunu hemen başladı ve gerçek niyetini gösterdi. Türkiye’nin bu konuda kendine bağımlı hale geldiğini düşünmüş olacak ki, birdenbire, onun tarihini bilenleri yanıltmayacak bir hamleyle gerçek yüzünü ve ticaretten ne anladığını dünya kamuoyuna bir kez daha sergiledi. 2017 yılında imzalanan ve onay için iki ülke parlamentolarında bekleyen “Suçluların İadesi Anlaşması”nı –kuşkusuz burada “suçlular” terimi, Çin için sadece Uygurları, Doğu Türkistan Türklerini ifade ediyor- 26 Aralık’ta onayladığını duyurdu. Bunun aşı ile Türkiye’nin kendi öz kardeşlerine yönelik politikasını rehin almaya yönelik olduğu açıktı ve kamuoyunda da doğal olarak böyle algılanarak, büyük bir tepkiye yol açtı. Zaten hükümet de, bu anlaşmayı TBMM gündemine getirmeyeceğini açıkça belli etti.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Çin, üzerinde mutabık kalınan aşı temin sözleşmesini hiçe sayarak, vadettiği aşıları göndermeyi savsaklamaya, bırakın 100 milyon dozu, o da kamuoyunda kendini yönelen şantajcı ülke imajını kırabilmek için, uzun zaman aralıklarıyla ve sembolik sayılabilecek miktarda sinovac aşısı gönderdi. Nisan ayından itibaren de sevkiyatı tamamen durdurdu. Ardından, sinovac yerine, daha az kabul gören coronavac aşısını göndereceğini duyurdu vs… Elbette bütün bunlar derde deva olmanın çok ötesindeydi, daha da önemlisi Çin ile kritik konularda çuvala girmenin yılanla (ejderhadır zaten kendini özdeşleştirdiği hayvan) çuvala girmek olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Türkiye, Çin’e güvenmenin riskini çok çabuk görmüştü ama her ülkenin kendi halkı için aşı önceliği elde etme rekabeti ve üretimin talebin çok gerisinde olmasından dolayı alternatif miktarda aşı bulmakta zorlanıyordu.
İşte Biontek’in kurucusu Uğur Şahin’in geçtiğimiz günlerde Sağlık Kurulu toplantısına katılarak Türkiye’ye 120 milyon doz aşı gönderileceğini açıklaması, ülkemizi, Çin’in bu utanmaz şantajından kurtarmış oldu. Rahatladık.
Bundan sonra yapılacak, Türk milletinin tarihi hafızasını hiç göz ardı etmemek ve Çin ile ticaretin sadece ekonomik bir faaliyet anlamına gelmediğini, bunun bir siyasi, diplomatik ve sosyal nüfuz aracı olduğunu unutmamaktır.
0 Yorum