Telefon
WhatsApp
TÜRK KLASİKLERİNE VE DÜNYA KLASİKLERİNE FARKLI BİR DOKUNUŞ: AŞK

‘Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu’ olarak tanımlanan “aşk” Türk Edebiyatında önemli yer tutar. Yunus Emre “Gönlüm düştü bu sevdaya / Gel gör beni aşk neyledi” der.

"Aşk", edebiyatın en önemli temalarından biridir. Bir edebî tür olarak aşk romanları ve şiirler her okuyucunun yaşadığı ya da yaşamayı hayal ettiği kurgular içerisinde gelişir. Bu tarz aşk romanları genellikle "romans" niteliğindedir.

Aşk, günümüzde yaşanan günlük aşkların çok ötesinde işlenen bir konu olarak edebiyat dünyasında yerini alır. Çoğu şair ve yazarlar hayallerinde aşkı yaşatırlar. Bu aşk, gerçekte yaşayabileceklerine tercih ettikleri aşktır ve bu, aşk acısından hoşlandıklarını ve kavuşamama halini anlatır. İçselleştirerek yaşadıkları aşk acısı her satırda her mısra da aşkın başka bir yüzünü anlatır. Biz okurlar; Şair ne denli iyi anlatırsa aşkı, ne süslü sözler ne isabetli hükümler sarf eder, bizi ne denli derinden etkilerse, anlatılan aşka o kadar çok inanır o kadar çok benimser ve sahipleniriz. Hâlbuki gerçek kimi zaman öyle olmayabilir. En iyi aşkı anlattığını düşündüğümüz bir çok şair ya da yazar, gerçek hayatta aşktan  korkan, aşkın her türlü yükünden kurtulmaya çalışan biri olarak karşımıza çıkabilir. Yahya Kemal ile Celile’nin aşkı güzel bir örnektir. Başka bir şairimiz Atilla İlhan ise aşka her daim mesafeyle yaklaşmış, şiirlerini okuyanlara hissettirdiği aşkı ömrü boyunca hissetmemiştir. Özdemir Asaf, ünlü şiiri Lavinia’yı büyük aşk beslediği ve karşılık bulamadığı Mevhibe Beyat’a yazmıştır. Attila İlhan, Paris seyahati sırasında tanıştığı ve oldukça etkilendiği Maria Missakian'a yazdığı şiiri hiçbir zaman yaşamamıştır. Cemal Süreya’nın hayatı boyunca kadınlarla olan ilişkilerinde inişler çıkışlar olmuş, usta hikâyeci Sait Faik “hayatımın kadını” dediği Aleksandra’yı ortada doğru dürüst bir neden yokken terk etmiş, acı çekmiş, çektirmiştir. “Fahriye Abla “ şiiri, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Milyon Kere Ayten”, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Mihrimah Hanıma yazdığı “Kara Sevda” şiirinde de bu özelliği görebiliriz.

Sadece şairler değil en ünlü romanların yazarları bile muhteşem kelimelerle süsleyerek anlattıkları aşklar da hep ulaşılmaz olanları işlemişlerdir. Mesela ”Kolera Günlerinde Aşk", Gabriel García Márquez'in en ünlü romanlarından biridir. 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılın başları arasında Fermina Daza, Florentino Ariza ve Doktor Juvenal Urbino üçgeninde gelişen canlı bir karşılıksız aşkı konu alan kitap, acı çekmenin yüce bir davranış olduğu fikrini yoğun şekilde işler. Florentino Ariza, bir ömür boyu sevdiği Fermina Daza'ya kavuşabilmek için tam 53 yıl 7 ay 11 gün beklemiştir.  Dünyaca ünlü Rus yazar Tolstoy'un "Anna Karenina"sı destanlaşmıştır. Stendhal, dünya aşk edebiyatının en önemli klasiklerinden biri olan "Kırmızı ve Siyah"ın konusunu gazetede çıkan bir yargılama haberinden almıştır. Klasik dönem romanları arasında önemli bir yere sahip olan "Aşk ve Gurur", 18. yüzyıl İngiltere'sinde geçen unutulmaz bir aşk hikâyesini konu alıyor. 19. yüzyıl İngiliz edebiyatının önemli kadın yazarlarından biri olan Emily Bronte'nin ilk ve tek romanı "Uğultulu Tepeler", kırık olduğu kadar marazi de olan bir aşk hikâyesi etrafında gezinir. "Kürk Mantolu Madonna", Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır. Sıra dışı bir aşk hikâyesinin konu edinir.  Necip Fazıl’ın aşk tanımı  ise şu dizelerde hayat bulur:

Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,

Allah'tan nasıl korkmaz, insan O'nu sever de...

 

 

Kahramanmaraş Özel Karaoğlan kişisel gelişim kursu

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Reklam

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

Kahramanmaraş Nöbetçi Eczaneler

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği