SICAK SİMİT
Tertemiz bir ruha sahip olan Osman, temiz kalabilmenin mükâfatını da fazlasıyla aldı. Hem kendini hem de ailesini kurtardı.
O gün hava da ayaz vardı ve rüzgâr sert esiyordu. Sanki gün aydınlığı çekiniyor gibi gelmek istemiyordu! Karanlık kaçmak istiyor, aydınlık ise naz ediyordu! Hava henüz aydınlanmamıştı.
Osman, her zaman ki gibi yine erkenden kalmış, simit tablasını alarak fırının yolunu tutmuştu. Fırın, dışarının aksine sıcaktı ve içerideki sıcaklık camları buğulamıştı. Osman, simitleri sayarak tek tek tablanın üzerine yerleştirdi. Tablayı başına alıp kapıdan çıkarken; “Hayırlı işler” dedi. Soğuk hava da yine yollara düşmüştü. Caddeleri, sokakları arşınlayacaktı bu soğukta. Onun kaderiydi! Simitlerini satana kadar yol kat edecekti, kim bilir kaç kilometre…
“Sıcak simit” diye bağırıyordu. “Taze, gevrek simit”, “Simiiitçiii”. Sabahın erken saatinde tek tük insanla karşılaşıyordu. Onların gözüne bakarken “Simiiitçiii”, diye bağırıyordu. Bacağındaki yazlık pantolonu onun üşümesini engelleyemiyordu. Neden sonra titremeye başladı ama umursamadı. İşini yapıp, simitleri bitirmek zorundaydı. Derdini anlatacak, nazını çekecek kimsesi yoktu. Durmuyordu çünkü hareket ederse ısınabileceğini biliyordu. Bu nedenle cadde boyunca “Simiiitçiii”, diye bağırarak yürüdü. Sokak aralarına girdi; sabah kahvaltının yanında simit yemek isteyenler oluyordu, onlara sesini duyurmaya çalıştı. Fırından simitleri veresiye alıyordu. Akşam borcunu ödüyor, kalan üç beş kuruşla yaşamaya çalışıyor ve bu döngü bu şekilde devam edip gidiyordu.
Osman, öğleye kadar çalışıyor, öğleden sonra da okula gidiyordu. Yaşı küçük olmasına rağmen akıllı ve çevresinde olup bitenleri kavrayacak kadar zeki bir çocuktu. Okumayı seviyordu. Büyüyünce asker ya da polis olmak istiyordu. Üniformayı seviyordu ve kendini o üniformanın içinde hayal ederek büyük keyif alıyordu. Hayallerine sımsıkı tutunduğu için yarına umutla bakabiliyordu.
İlikleri donduran soğuğun etkisiyle parmakları adeta tablaya yapışmış gibiydi! Parmaklarını hissedemeyecek kadar üşümüştü. Nasıl oldu anlayamadı, birden tabla başından kaydı ve simitler yere saçıldı. Simidin çoğu yağmur suyundan oluşan göletin içine düşmüştü. Eğildi, simitleri toplarken üzüntüsü yüzünden belli oluyordu. En az on simidi heba olmuştu ve akşam olunca onların parasını vermek zorundaydı. Kârından zarar etmişti. Islanan simitleri alıp bir kâğıda sararak simitlerin ortasındaki boşluğa koydu. Onları kendisi yiyecekti! Tablayı yeniden başına koyup sokakta yürümeye başladı. Okulunu gözlerinin önüne getirdi. Simitlerini satıp okuluna koştuğu zaman mutlu oluyordu. Arkadaşlarıyla oynuyor, günün yorgunluğunu üzerinden atıyordu. Saatine baktı! Okul saati yaklaşıyordu. Fırına gidene kadar kalan simitleri sattı. Her ne kadar on simidi ıslanmışsa da tüm simitlerini satmış olmanın mutluluğu içinde fırının kapısından içeriye girdi.
Fırın sahibi yaşlı ve sevecen bir insandı. Oturduğu sandalyenin üzerinde şişman göbeğini kaşırken, burnunun üstündeki yakın gözlüğünün üzerinden kapıdan içeriye giren Osman’a baktı. Osman’ın soğuktan kızarmış burnu ve yüzünün renginden ne kadar üşümüş olduğunu anladı sonra simit tepsisinin üzerinde sarılı kâğıdı gördü.
“Aferin Osman,” dedi. “Bugün simitlerin hepsini satmışsın.”
Osman kekeledi sonra cebinden çıkardığı bozuk paraları masanın üzerine bıraktı.
“Tablayı düşürdüm! Bu simitleri de eve götüreceğim.”
Fırıncı; “Böyle iş kazaları olur, üzülme sen. O simitleri bana ver, sen şurdan sıcak simit al. Okulda yediğini yersin, yemediğini de eve götürürsün,” dedi.
Osman; “Teşekkür ederim,” dedi. Fırıncının gösterdiği yerden sıcak simitleri alıp bir poşete koyarak çıktı. Fırıncı yardımsever, iyi bir insandı. Bazen de Osman’a eve götürmesi için fazladan simit veriyordu. Satamadığı zaman da teselli ediyor ve Osman’ın gururunu incitmeden simitleri alıyordu.
Zaman zaman şanssız kazalar olsa da Osman, simit satmaya devam ederek hem ailesine yardım ediyor hem de okul harçlığını çıkarıyordu. Babası hasta olduğu için çalışamıyor, annesi de hafta da bir iki defa evlere temizliğe gidiyordu ancak geçinmeleri için yeterli olmuyordu. Bu nedenle Osman’ın simit satarak kazandığı para çarşı-pazar ihtiyaçlarını görmelerine yardımcı oluyordu.
Osman, ortaokulu bitirmiş, kazandığı Anadolu Lisesi’nde eğitimine başlamıştı. Simit fırınının sahibi, okul kantininin sahibiyle görüşmüş ve Osman’ın boş zamanlarında çalışması için ricada bulunmuştu. Osman dürüst ve ahlaklı kişiliğiyle herkesin güvenini kazanan bir çocuktu. Okul kantininde çalışarak yine para kazanabilecekti. Böylece soğuklarda sokak sokak gezmek zorunda kalmayacaktı. Üşümeyecek ve ıslanmayacaktı.
Arkadaşları Osman’a takılıyordu: “Oğlum; sen, asker ya da polis olmak istiyorsun ama senin kafan ticarete daha çok çalışıyor. Sen ticarete yatkınsın. Sanki bir işletme yönetiyormuşsun gibi her teneffüste kantindesin. Nefes almadan çalışıyorsun.”
Tabi Osman’ın ailesinin ekonomik durumunu bilmiyorlardı. Osman bu şekilde çalışmaya mecburdu. Onlar gibi şanslı değildi. Yine de hayat dolu, umut dolu bir çocuktu. Bunları söyleyen arkadaşlarına, “Çalışmayı seviyorum” diyerek geçiştiriyordu. Hayalini kurduğu mesleklerden birine girip vatanına, milletine hizmet etmenin gururunu yaşamak istiyordu. İçinden “Rabbim, beni hayalime kavuştur!” diye dua etti. Onun, konuşmaları, davranışları ve çalışkanlığı hem öğretmenleri hem de arkadaşları tarafından takdir ediliyor, bu nedenle de seviliyordu.
Ailesinin bütçesi özel okulda okumaya, sınavlara hazırlanabilmek için kaynak kitaplar almaya müsait değildi. Bu nedenle özel ders alan arkadaşlarının bilgisinden yararlanıyor, onların kitaplarına çalışarak sınavlara hazırlanıyordu. Arkadaşlarından yararlanmayı kendisine gurur yapmıyordu. Kuralcı, disiplinli ve edepli bir çocuktu.
Coğrafya öğretmeni Osman’la özel olarak ilgileniyordu. Çünkü onun yaşamı da ağır ve güç koşullarda geçmiş ve zor şartlarda okumuştu. Osman’ın azmini takdir ediyordu. “Sınavını kazan evlat! Kazanman için sana destek olacağım, yanındayım,” diyordu. Osman, eve gittiğinde yatana kadar ders çalışıyor ve kitap okuyordu.
Osman, zorlu geçen dört yılın ardından Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Bir savaşçı gibi mücadele etmiş ve başarılı olmuştu. Hemen polislik sınavı için müracaat etmiş ve sınavlardan başarılı bir şekilde çıkmıştı! Ayrıca üniversite sınavlarına da girmiş ve Fen Edebiyat Fakültesini kazanmıştı. Artık gelecek planlarını buna göre yapıyordu. Coğrafya öğretmeni, Osman’ın arkadaşlarından bu güzel haberi duymuş ve arayarak tebrik etmiş sonra da;
“Osman, oğlum seninle ne konuştuk? Yarın yanıma gel, seninle konuşacaklarım var,” demişti.
Osman, merak ve heyecan içinde sabahı zor etti! Sabah erkenden kahvaltısını yaptıktan sonra okula gitmek üzere evden çıktı.
Coğrafya öğretmeni de onu bekliyordu. Hoş beş faslından sonra Coğrafya öğretmeni Şaban Bey, telefondan birini arayarak konuşmaya başladı:
“Abim, öğrencim geldi. Çayımız hazır, buyur beklerim.”
Osman, öğretmeninin kiminle konuştuğunu bilmiyordu. Konuşulanlara da bir anlam veremedi.
Şaban Bey, “Evlat, ben seni severim, bilirsin. Tek derdim de senin ailene yük olmadan rahat bir öğrencilik hayatı geçirmen. Polislik mesleği zordur. Bu mesleğin hakkını vereceğine inanıyorum. Mesleğinle birlikte yeni başlayacağın okulda da kendini derslerine vermeni istiyorum. Telefonda konuştuğum kişinin kim olduğunu merak ediyorsun, değil mi? Konuştuğum kişinin adı Sait Bey’dir. Zengin bir tüccar. Sana, eğitimin hayatın boyunca burs verecek. Sen; vatanına, milletine, diline, dinine bağlı bir gençsin. Biz de senin gibi gençlerimizin eğitimi için yardımcı olmak zorundayız. Çok zor şartlarda okudun ama başardın. Zeki ve temiz ruhlu bir çocuksun. İnşallah hayatın istediğin gibi olur, düzenli bir yaşantıya kavuşursun. Bir ihtiyacın olursa da mutlaka benim haberim olacak,” dedi.
Osman, coğrafya öğretmeninin sözlerinden mutlu olmakla birlikte mahcup bir edayla başını önüne eğdi. Neden sonra kalkıp öğretmeninin elini öptü ve teşekkür etti.
“Öğretmenim, ailem ve yakın akrabalarım cahildi. Belki cahilliklerinden belki ilgisizliklerinden sizin, beni düşündüğünüz kadar bile düşünmediler. Allah sizden razı olsun. İnşallah sizi mahcup etmeyeceğim,”
On dakika sonra bekledikleri misafir selam vererek kapıdan içeriye girdi. Ayağa kalkarak Sait Bey’e “Hoş geldin” dediler. Sait Bey’in iltifatları Osman’ı utandırmıştı. Genç bir delikanlı olarak önemsendiğini hisseden Osman, Sait Bey’e teşekkür ederken, yavaş yavaş tüm kapıların önünde açıldığını görerek memnun oldu.
Osman, dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla, azmi ve başarısıyla hayallerine kavuştu. Yaşamı zorluklarla geçmesine rağmen kötülüklerden, kötü insanlardan uzak durarak kendisini korumayı başardı. Tertemiz bir ruha sahip olan Osman, temiz kalabilmenin mükâfatını da fazlasıyla aldı. Hem kendini hem de ailesini kurtardı.
0 Yorum