LAVROV’UN TEHDİDİ NİYE?
Bilindiği üzere Ukrayna, Sovyetler Birliği döneminden beri Rusya için önemli bir stratejik konumunda bulunuyor. Bundan dolayı da Sovyet yönetiminin kahrına en çok uğramış cumhuriyetlerden biri olma özelliği taşıyor.
Sovyetler Birliği döneminde, özellikle Stalin’in yönetimde bulunduğu zulüm ve asimilasyon yıllarında Ukrayna, Kazakistan ile birlikte Ruslaştırmaya en fazla maruz tutulmuş, aydınları kırılmış, halkı açlığa mahkum edilmiş bir ülke olmuştur. Adeta etnik bir temizliğe tabi tutulmuş, büyük tehcirlere ve yetişmiş insan katliamına maruz kalmıştır. Bu da sıradan bir uygulama değil, Sovyet döneminde kızıl renge bürünerek devam eden Rus şovenizminin bir devamıdır aslında.
Rus tarihçiliğinde ve onlardan devşirilerek bizde hikaye olunan rivayette, ilk Rus Ortodoks kilisesinin burada kurulduğundan yola çıkılarak asıl Rus yurdunun Kiev merkezli Ukrayna olduğu söylenir. Rusya’nın Ukrayna üzerinde hak iddia etmesi, onu kendi nüfuz sahasında tutmaya çalışması meşrulaştırılmaya çalışılır. Bu, tarihi Rus merkezli okumadan başka bir şey değildir ve bir efsanedir. Bu iddia sahiplerine, öncelikle Rusların Kiev’e, Ukrayna’ya nereden ve ne zaman geldiklerini sormak gerekir. Bunların cevabını bilmeyenlere de, mesela, Murat Adcı’nın eserlerini özellikle Azerbaycan Türkçesinde yayınlanmış “Türk ve Dünya: Munis Tarihimiz” adlı eserini okumalarını salık veririz.
Ukrayna toprakları, Türk tarihinde “Deşti Kıpçak” denilen coğrafyanın içindedir ve buralara 13-14.yüzyıllara kadar Türkler egemen olmuşlardır. Bölgedeki arkeolojik ve etnografik çalışmalarda ortaya çıkarılan yeterince malzemenin yanı sıra coğrafi adlandırmalarda da bunu görmek mümkündür. Öyle ki, iki kıyı üzerine kurulu Kiev’in Türkçe “İki Ev”den geldiğini söyleyen birçok Ukraynalıya rastlamak bile mümkündür. Dolayısıyla Ukrayna’nın eski Rus toprakları olduğu ve bölgede nüfuzunun devam ettirmeye çalışmasının etnik ve tarihi sebepleri olduğu iddiası sadece inanılmış bir söylentiden ibarettir.
Diğer yandan 2000’li yılların başlarında ortaya çıkan doğalgaz boru hatları meselesi ile gerginleşen Rusya-Ukrayna ilişkilerinin gitgide sıcak bir çatışmaya doğru ilerlediği görülmektedir. Rusya Kırım’ı işgal ve ilhak ettikten sonra, Ukrayna’nın iç huzuru ve toprak bütünlüğünü tamamen ortadan kaldırmak, ülkeyi yönetilemez bir duruma getirmek için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. Bunun için de elindeki en büyük koz, büyük bölümü Sovyetler döneminde bölgeye yerleştirilen Ruslardır.
Bilindiği gibi Kırım’da da Tatar Türkleri, 1944 yılında bir gecede toptan sürgün edildikten sonra yerlerine Ruslar yerleştirilmiş ve ihdas edilen Kırım Özerk Bölgesi’nin yönetimi bu göçmen Ruslara teslim edilmişti. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ukrayna sınırları içinde kalan Kırım, 2014 yılında yapılan sözde bir referandumla, tabii ki 1944’ten sonra yerleştirilen Rus çoğunluğun oylarıyla Rusya’ya katılma kararı almıştı.
Aslında Rusya Ukrayna’da da benzer bir politika izlemiş, Donbas bölgesindeki Rusları kışkırtarak burada sözde özel bir cumhuriyet oluşturmuş ancak o dönem daha fazla bir baskıyı kaldıramayacağını görerek buranın ilhakını durdurmuştu. Şimdi ise yeniden aynı kartı açtığı görülmektedir.
Bu süreç içerisinde Ukrayna da toprak bütünlüğünü korumak için çeşitli önlemler almaya çalışmış ve çalışmaya devam etmektedir. Son olarak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Türkiye ziyareti sırasında Türk insansız hava araçlarının satın alması gündeme gelince Rus tarafının büyük bir telaşa kapıldığı görüldü. Karabağ Savaşı’nda oynadığı rolle Rus askeri teçhizatını boşa çıkaran SİHA’lar söz konusu olunca böyle bir telaşın görülmesi normal de karşılanmalıdır. Ancak asıl sorunlu olan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un açıkça Türkiye’yi tehdide yönelik haddi aşan sözleridir. Burada büyük bir ikiyüzlülük ve Türkistan Türklerinin “Rus dostun olursa, baltanı yanından ayırma” sözünü doğrular bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir.
Rusların Ermenistan’a, Suriye rejimine, terör örgütü olarak kabul etmediği PKK ve PYD’ye, Libya’da Hafter güçlerine sağladığı/sattığı silahlar, bütün bu cephelerde Türkiye’ye, Karabağ’da Azerbaycan’a yönelmiş; Rusya, aman bu ülke ve unsurlara silah satmayalım, Türkiye’ye karşı kullanılıyor diye bir an bile düşünme gereği duymamıştır. Ve bugün dünya silah ticaretinin de yaklaşık beşte biri Rusya’nın elindedir.
Aynı Rusya, hem de en üst düzey bir yetkili ağzıyla Türkiye’yi Ukrayna’ya silah satmaması konusunda uyarma küstahlığını göstermiştir. Oysa eğer bu bir ticaretse, herhalde öyledir, Türkiye’nin de uygun gördüğü her ülkeye askeri malzeme satma hakkı vardır.
Velhasıl, Rusya-Ukrayna krizi Türkiye’yi de pek çok yönden etkileyecek bir görünüme sahiptir ve Türkiye’nin bu konuda dirayetli bir politika izlemesi çok önemlidir.
HRC MEDYA
0 Yorum