Telefon
WhatsApp
KAYBOLAN ESKİ KOLTUK

 

Sahi o koltuk o kumsala nasıl gelmişti? Onca zaman üzerinde ağladık, güldük, oynadık. O koltukla çok şey yaşadık. Peki bizden başkalarının yaşadıkları? Kaç hayat başladı bitti o minderlerin üzerinde? Kaç acı, kaç hasret, kaç kavuşma, kaç sevda vardı? Peki sadece bedenler mi can bulmuştu onun üzerinde? Yoksa bedenlerden ayrı buluşan ruhlar da eşlik etmiş miydi koltuğun huzurlu günlerine? Bunları düşünürken bir hayalin içinde yaşadığımı unutmuş gibiydim...

Aklımda o gün canlanırken gözlerimden süzülen yaşlar, cama vuran yağmur damlalarıyla yarışıyordu.

“Anne ne olur anne açım, biraz ekmek…” diyen çocuk,

“Oğlum şimdi kalkacağız, bu koltuğun sahibi gelmeden biraz daha oturalım” diye karşılık verirken anne,

“Bizim hiç böyle güzel koltuğumuz olmadı” diye annesinin sözünü kesen küçücük bir beden daha…

Halbuki biz oraya Nefesimle hasret gidermeye gelmiştik. Ama acılarımıza bir acı daha ekleyip, arkamızda bıraktığımız o eski koltuktaki canlara bakarak geri döndük. O gün içimiz buruk dönerken eve, gökyüzü bile acımıza eşlik ediyordu. Yağmur tüm hızıyla bizi ıslatıyordu. Eve geldiğimde sıcak kahvem, kalemim ve kağıdım masanın başında benimle birlikteydi. Yazmalıydım, insan başka nasıl rahatlardı ki? Hayatın bize sunduğu tüm olumsuzluklara rağmen; bizim yarınlara inancımız sonsuzdu. “Umudumuz var oldukça, göreceğimiz güzel günler güneşin ardında bizi bekliyor ve her gün güneş yalnız bizim için doğuyor!” diyerek yeni güne başlardık hep...

Herşeyin bittiğini, hayata dair bütün çabalarımın aslında bir hiç olduğunu düşündüğüm kocaman bir boşluğun içinde; hayata, mutluluğa, aşka, huzura olan inancımı kaybetmek üzereyken tanıştım Nefesim’le.

Bütün karların benim ruhuma yağdığını hissettiğim bir günde, ilk defa sahilde, kumsalda görmüştüm onu. Hafif bir rüzgâr esiyordu. Orda, kumsalda, eski koltuğun üzerinde otururken adeta saçlarıyla rüzgâra eşlik ediyordu. Rüzgâr estikçe, benden tarafa gelen çiçek kokusu benliğimi tutsak etmişti. Biraz daha yaklaşınca onun kokusunun büyüsünden kurtulmanın imkânsız olduğunu düşünmeye başladım. Halbuki sürekli bu kumsalda yürürüm ama ne bu koltuğu ne de onu hiç görmedim buralarda. Kaldı ki benliğimi hapseden bu tutkulu kokuyu şimdiye kadar hiç hissetmedim. Bu koku beni ona doğru çekiyordu ve dikkatimi toparlayamıyordum. Ruhumun donduğunu, kalbimin buz tuttuğunu unutmuştum bile. Bir an önce yanına gidip “Kimsin” diye sormak istiyordum. Hızlı adımlarla koltuğa doğru yürüdüm. Yavaşça yanına oturdum ve daha ağzımı açamadan, dünyanın bütün mutluluğunu sesiyle ruhumun önüne serercesine “Merhaba” dedi. Ben benlikten çıktım, onun rüzgarında savruldum gittim, ama hangi diyarlara savruldum bilmiyorum. Onun diyarı sesiyle huzuru getiren, kokusuyla aşkı çağıran diyardı. Onun karşısında dilim tutulmuş, ağzımdan bir merhaba çıkmamışken, bakışlarımı da alamıyordum. Benliğimi toparlayamıyor, onun kokusunun büyüsünden kurtulamıyordum. Tekrardan duyduğum sesle birden irkildim. Biraz tok, biraz gür ama hala hayat dolu ve aşka çağıran sesiyle, imalı bir eda içinde; “Sen selam vermeyecek misin?” dedi… Ben daha nasıl bir durumun içinde olduğumu çözememişken bir kez daha onun sesiyle kendimden geçmiştim. Karşılık vermeliydim. Kendimi toparlayıp sakin bir sesle onunla konuşmaya çalıştım.

- Merhaba.

- Bir an konuşamıyorsun sandım.

Bana bu cümleyi söylerken yüzündeki o utangaç gülümseme ve takındığı boşvermişlik havası gizemine giz katıyordu. Nasıl karşılık vereceğimi bilemedim bir an, ama konuşmaya devam etmeliydim.

- Bu koltuğu hiç görmemiştim burada.

- Halbuki hep buradaydı ve ben her gün buraya nefes almaya gelirim.

- Seni de hiç görmemiştim burada?

Benim kurduğum son cümlenin üzerine kalbimi delercesine bir tebessümle yüzüme baktı ve;

- Sahile her gelişinde ben seni görüyorum, beni fark etmen için Allah’a dua ediyorum. Sanırım sonunda dualarımı kabul etmeye karar verdi.

Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Nutkum tutulmuştu adeta. Nasıl olurda o beni her seferinde görür fakat ben bu büyülü güzelliği göremezdim…

O gün saatlerce eski koltuğun üzerinde sohbet ettik ve devamında gelen günler, haftalar ve aylar... Biz her gün o koltukta, kumsalda buluşup sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşcasına sohbet ettik. Her günümüz birlikte geçiyordu artık. Birbirimizden yeni yeni şeyler öğreniyor, yapmak isteyip yapamadığımız her şeyi yapıyor, hayallerimizi gerçekleştiriyorduk. Zaman geçtikçe de bağlılığımız artıyordu... Aşk diye bir kelimeyi hayatımdan çıkaran ben, aşkın vücut bulmuş haliyle tanışmıştım ve o benim hayatım olmuştu. Adının Nefes olduğunu öğrendiğim andan itibaren Nefesim olmuştu... Ta kii son güne kadar.

Her zaman olduğu gibi aynı saatte eski koltuğun orda buluştuk. Ben tam saatinde gelmiştim ama Nefesim biraz geç kalmıştı. Geldiğinde ise yüzünde her zamanki gibi güzelliğini gözler önüne seren bir gülümseme vardı. Ama bakışlarının ardındaki hüznü saklayamamıştı. "Neyin var Nefesim, nedir bu halin?" diye sorduğumda tek cümle ile beni susturmuştu. "Seni seviyorum hayatım..."

- Biraz sana sarılabilir miyim?

- Tabi ki Nefesim.

- Eğer birgün ben gidersem çok üzülme hayatına kaldığın yerden devam et olur mu?

- Kanadı koparılan bir kuş uçabilir mi?

- Deme öyle. Açılan her yara kabuk bağlar. Sakın unutma seni çok sevdim. Ben senin bu hayattaki yapmak isteyip yapamadıklarının, hayallerinin toplamıyım. Ölmeden sana hayallerini yaşatmak için geldim. Artık sen her istediğini yaşadın. Benim görevim bitti ve az bir zaman sonra gideceğim...

Nefesimin neden böyle konuştuğuna anlam veremiyordum. Çok şaşkındım ve onun her cümlesinde kalbim sıkışıyordu. Ne diyeceğimi nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Nefesim; biraz dinlenmek istediğini, yorgun olduğunu ve gitmesi gerektiğini söyledi. Benimle vedalaşır gibi konuşmuştu. O eski koltukta o gün Nefesimle son kez oturduğumun farkında değildim. Onu son kez gördüğümün aslında bu görüşmenin bizim bitişimiz olduğunu bilmiyordum.

Ertesi gün sahile yine aynı saatte geldim. Ama ne eski koltuk vardı, ne de Nefesim... Sanki ben aylardır bir hayalin içinde yaşamıştım. Sahilin her karesini aradım ordan oraya koştum ama yoktu. Bu olamazdı, koskoca koltuk nasıl yok olurdu anlam veremiyordum. Gerçekten aylardır yaşadığım bu aşk bir hayal miydi? Bu bir tevafuk muydu? Ben bittim dediğim anda filizlenmem için bir hayat suyu muydu?

Nefesimin vedasıyla tüm yaşanmışlıklarım da yok olmuştu. Şimdi ne yapacağım, nasıl yol alacağım hiç bir fikrim yoktu ama devam etmeliydim. Nefesimle konuştuğumuz son konuşmayı her hatırladığımda, bana hayat suyu olmaya devam edecekti. Bunu biliyordum.

O gün anladım ki insan gerçekten istesin yeter ki, tam bitti dediğimiz yerden tekrar başlıyoruz. Kapattığımız kapıları bir yenisini açmak için kapatıyoruz. Yeter ki hayatın mucizelerini görmek için gözlerimizi açık tutalım...

Kahramanmaraş Özel Karaoğlan kişisel gelişim kursu

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Reklam

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

Kahramanmaraş Nöbetçi Eczaneler

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği