Çocuk Kalbime Düşen Ateş “HAYAT”
Haydi seninle bir oyun oynayalım hayat! Sen çok seversin oyun oynamayı ama benim dediğim kurallar geçerli olsun. Tüm yaşanacaklara rağmen, tüm çekilecek acılara rağmen, her şeyin yanında getireceği ve götüreceği bütün anlık mutluluklara rağmen; “Bak bu sefer görürsün ben yeneceğim seni”
Zaman çabuk geçiyordu. Bende büyümüş abimle birlikte okula gitmeye başlamıştım. Artık abimin arkadaşları ile hep beraber okula gider ve yine beraber okuldan dönerdik. Her gün okul dönüşü seksek oynamak bizde alışkanlık olmuştu. İlk önce oyunu kim bitirirse ertesi gün hep onun dediklerini yapardık. Seksek oynamak bize çok eğlenceli gelirdi. Büyük zevk alırdık bu oyundan.
Bir gün yine okuldan eve döndüğümüzde evin bahçesinde seksek oynamaya karar verdik. Kim yenecek acaba diye gülüşerek birbirimize soruyorduk. Abim “Bu sefer ben yeneceğim görürsünüz” dedi. Hepimiz beraber gülerek sekseği oynayacağımız yeri hazırlamaya başladık. Birimiz taş bulduk. Birimiz tebeşir getirdik. Birimiz de yere çizmeye başladık. Sabırsızlıkla oynamayı bekliyorduk.
Her şey hazırdı. Başladık oyunu oynamaya. İlk oyuna ben başladım. Çünkü önceki gün oyunu ben kazanmıştım. Ama ilk kutuda dengemi kaybettim. Başkası oynamaya başladı. O yandı sıra abime geldi derken, abim gerçekten de oyunu kazandı ve hedefine ulaşmıştı. Çok mutluydu. Yarın neler isteyeceğini düşünmeye başlamıştı bile. Eve geldiğimizde büyük bir acının içine düştüğümüzün farkında değildik. Annem ağlayarak telefonda konuşuyor, babam ise onu teselli etmeye çalışıyordu.
Çocuk yaşımda acı bana çok uzak bir kelimeydi, halbuki hayatımı şu zamanlarda düşündüğümde; aslında yaşadığım her şeyin bambaşka bir acının üzerine inşa edildiğini daha iyi görüyorum. Ruhuma açılan her yaranın çocukluğumdan bu yana getirdiğim acılarımın devamı olduğunu daha iyi anlıyorum. Ama o zamanlar acı ne demek bilmediğim için, her şeye çocuk kafasıyla bakıyordum ve anlamıyordum. Çocukluk işte, yüreğim kaybettiğim oyunu “Yarın nasıl kazanırım acaba?” diye düşünürken, diğer taraftan da “Acaba annem neden ağlıyor?” diye merak etmiyor değildim.
Abim hemen annemin yanına gidip neler olduğunu sordu fakat annem telefonla konuşmaya devam ettiği için cevap veremedi. Annem yerine babam bizi daha fazla meraklandırmak istememiş olsa gerek; “Gelin çocuklar sizinle konuşalım” deyip, bizi odaya götürdü ve başladı anlatmaya… Anlayamadığım birçok kelime kullanan babamın konuşmasının sonunda “Dedeniz öldü çocuklar” cümlesi; bugün hala kulaklarımda etkisini sürdürür. Çünkü ölümle tanıştığım o gün, çocuk kalbime düşen ateş bana acının ne kadar dayanılmaz bir şey olduğunu da öğretmeye başlamıştı…
Hayat işte nerden nereye diyoruz. Hangi dakika karşımıza ne çıkaracağını bilmiyoruz. Çok değer verip canım dediğimiz insanları, daha yokluklarının ne demek olduğunu bilmeden toprak ediyoruz. Dedem mekânın cennet ola… “Ömrüm! Sensiz ben ölürüm” “Nefesim, beni sakın sensiz bırakma” “Cananım, ab-ı hayatım…” “Benim ırmağımın önünü kapama Rabbim” diye dualar ettiğimiz sevgililerimiz; daha size doyamadan kusura bakmayın yolda kaldınız. Sizin de acınız içimizde… Dostum deyip de hiç kuşkusuz en önemli, en gizli sırlarımızı emanet ettiklerimiz, bir tanelerimiz! Halbuki sırtımızı size daha yeni dönecektik, daha sırtımızı bile dönemeden bu bıçak darbesi neden? Neyse sizin yaralarınız da kabuk bağlar.
Hayat işte, bir gün bakarsın ikişer ikişer verir, bir gün bakarsın bir tane ile yetin der. Sonra da bir bakarsın ki daha tadına doyamadan hepsini elinden almış yok etmiş bile… Ama üzülme, yok olanların yerine hep bir yenisi gelecek. Sen nefes almaya devam et. Hayat sana her gün bir yeni yara hediye edecek. Her gün bir mutlulukla baş başa bırakacak…
Neyse; acılarımıza ve mutluluklarımıza, bu hayatta ne yaşamış ve ne yaşamak zorunda kalmış olursak olalım, artık hiçbir şeye gölge olmayalım! Nefesimizi kesen içimizdeki bastırdığımız sessiz çığlıklarımıza; artık ses verelim! Susmayalım ve susturmayalım duygularımızı, kendi iç sesimize kulak verelim! Önce biz duyalım kendimizi ki, başkalarına da duyuralım. Bizim gibi sesleri içlerine kaçmış, korkularının esiri olmuş insanlara el uzatalım. Amacımız yol olmak ya da yön olmak değil, ışık olmak!
Haydi her şeye rağmen, bütün acıları geride bırakalım ve hikayedeki gibi, abimin dediği gibi bizde hayata meydan okuyalım.
“Bu sefer ben yeneceğim görürsün HAYAT”
0 Yorum