ACILAR PAYLAŞILDIKÇA YÜREK RAHATLAR
Her yüreğin derinliğinde ne acılar gizlidir. Acısız yaşam olmaz ki. Bu dünyanın kanunu böyle... Bazen yaşayan kişi bile yaşadıklarını anlatamaz, yazamaz ancak yaşar yüreğinde. Kısacası bazen doz farkı olsa da her yüreğin asil görevidir acıyı yaşamak.
Acılar genelde kişiyi çabuk olgunlaştırır. Hayata bakışı değiştirebilir. İleriki yaşlarda karşılaşacağı zorluklara karşı güç verebilir, yol gösterebilir. Kişiden kişiye değişse de güçlü psikolojisi olanlar, öz güveni tam olanlar, iyi eğitim alanlar sorunlarla, acılarla baş edebilir ya da daha az yıpranır diyebiliriz.
Aslında yaşadıklarını anlatmak kolay gibi görünse de farklı bir beceridir anlatabilmek. Bazen yaşadıklarını, hissettiklerini anlatmak kişiyi rahatlatıp mutlu etse de bazen de anlatmamak en iyisi... Daha doğrusu dertleştiğin kişi ya da kişileri çok iyi seçmek gerekir. İlgisiz, duygusuz ve size değer vermeyen biriyle sakın dertleşmeyin, kendinizi boşa yormayın hatta konuştuklarınız sonra başınıza bela olabilir, sizi sıkıntıya sokabilir.
Eskiden dostluk daha anlamlı daha da kıymetliydi. Eşiniz, çocuklarınız, anne, baba gibi yakınlarınızla ilgili tüm sıkıntılarınızı kendinize yakın gördüğünüzle dertleşir, onlardan akıl alır ve biraz daha rahatlar mutlu olurdunuz. Bir süre sonra küslükler, dargınlıklar olsa bile ser verilir, sır verilmezdi. Tüm sırlar sizinle mezara giderdi. Şimdiki zaman ise paylaşılan sırlar, konuşulan konular bir küslük olsa hemen abartarak arkasından hem de sevmediği kişilere ulaştırılıyor. Kişi, yaptığı her hareketi söylediği her sözü önce, kendine yakıştırmalı... İki kişiyle konuşulan, paylaşılan konusu her ne olursa olsun üçüncü kişiye gitmemeli.
Sohbetin konusu ne olursa olsun, en az iki kişi arasında geçer. Tek taraflı değildir. Sohbet tek taraflı başlasa da iki kişinin katılımıyla seyrini belirler. Tek taraflı oldu mu hemen biter az ve öz, kısa sürer. Dedikodu bile yapılırken iki kişinin sohbetiyle ortaya çıkar. Ama laf götüren şahıs sanki hiç konuşmamış, fikir belirtmemiş gibi kendini temiz, günahsız görür ve konuyu becerisi kadarıyla süsler, istenmeyen tarafa mesajı utanmadan, sıkılmadan ulaştırır. Bununla da mutlu olur.
Aslında yaşadığımız sıkıntıyı, gördüğümüz bazı şeyleri ya da içimizi daraltan yaşadığımız haksızlıkları kendimize yakın gördüğümüze anlatsak içimizi döksek ağlaşıp da paylaşsak da değişen bir şey olmuyor. Çünkü bu devirde herkes dolu ya da ilgisiz, duygusuz ancak akıl veriyor. Dünyada en kolay şey akıl vermek, eleştirmektir. Fedakârlık yapıp sorunun dibine inmek, çözüm aramak her yiğidin harcı değil. Empatiden uzak ve gitgide bencilleşip sırf kendi sorunlarımızı görüyor, karşı tarafı önemsemiyoruz. İhtiyacı olan insana maddi manevi yardım etmek hem dinen çok sevap hem de insanlık görevimiz aslında. İyi insan olmanın gereği de bu değil mi?
Hepimiz çoğu zaman kendimize dalıyor en yakınımızı bile görmüyor, ona ilgisiz kalıyoruz ya da yaşanan sıkıntılara çözüm aramadan arkamızı dönüyor gidiyoruz. Bu çağda bencillik sanki had safhada gün geçtikçe de artmakta. Böylelikle de bencillik arttıkça merhamet de zayıflıyor. Merhamet ve vicdan zayıfsa bencillik dozu her zaman artar. Kişi daha duyarsız, daha rahattır. Çevresinde yaşananlar onu ırgalamaz. O sırf kendini düşünür ve başkasını umursamaz.
Çoğumuz bazen küçücük sorunlarımızı büyütüp bunalımlara giriyoruz. Büyük sorunları olanları görmüyor, onlara ilgisiz kalıyoruz. Çağın hastalığı depresyona yenik düşüyoruz. Son yıllarda psikiyatri ilaçları en çok satılan ilaçlar ve her gün vaka sayısı da artmakta. Bunun birçok nedeni var tabi ki...
Kişiler yaşadıkları sorunlarla baş edemiyor. Mutlu olmak, tatmin olmak çok zor, her zaman üsttekilerle yarışıyoruz, alttakileri görmüyor kaale almıyoruz. Her kişinin kaderi kendisine özeldir. En güzeli üsttekileri görmemektir. Alttakileri görüp mutlu olmak ve çok şükretmek...
Her şeye rağmen hayat çok güzel ve bizler ayağımızı yorganımıza göre uzatıp kimseyle yarışmadan, kimseyi kıskanmadan çok çalışmalı ve şartlarımız doğrultunda da mutlu olmayı hedeflemeliyiz.
Gücümüz yettiğince çevremize duyarlı olalım. İlgisizlik, var olan sorunları her zaman büyütür. Kendimizi gözden geçirelim, çevremizde özürlü çocuğu olan bir anneye ne kadar yakınız, onun sıkıntılarına ne kadar yardımcı oluyoruz. Kronik rahatsızlığı olan ya da yaşlı olan konu komşularımıza ne kadar yardımcı oluyoruz. Fakir ve kimsesiz eş dost çocuklarına gücümüz yettiğinde ne kadar yardım ediyoruz? Kapımıza gelen yardım isteyen akraba veya komşumuza ne kadar koşturuyoruz? Yetim, öksüz yakınlarımızın eğitimlerine veya evliliklerine ne kadar faydamız oldu? İşi düzeni bozulmuş yakınlarımıza ne kadar yardımcı olduk? Kısacası çevremizde darda olana, zorda olana gerekirse yiyeceğimizden, giyeceğimizden kısıp gizliden ne kadar yardım ettik bir düşünelim. Bu işler çok zor ve meşakkatli. Her kişi işi değil; er kişi işidir. Vericilik maddi manevi kolay değil ama çok zor da değil. Sevgi, sabır, paylaşım, merhamet, vicdan gibi büyük meziyetler ister o kadar. Her şeyden önce mangal gibi yürek ister. Böyle kişilerin sayısı dilerim her gün çoğalır ve darda olanın, ezilenin de yüzü güler.
06.06.2021
Fatma Özger Bilgiç
0 Yorum