ABD YUNANİSTAN’A, MISIR TÜRKİYE’YE
İki Kutuplu Dünya Sistemi’nin 1980’li yılların sonlarında dağılmasını fırsat bilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD), etki ve nüfuz alanını Balkanlar ve Doğu Avrupa sahasına genişletmeye başlamıştı. ABD aynı zamanda Sovyet Rusya’nın çekilmeye başladığı veya etkisinin azaldığı Ortadoğu ülkelerini de etki altına alma hamleleri yapma fırsatı yakalamıştı. Bu arada 1952’de NATO üyesi olmakla birlikte ABD etkisi altına giren ve Sovyet Rusya’ya karşı “İleri Karakol” misyonu yüklenen Türkiye’nin NATO için gerekliliği, etkisi ve pozisyonu BATI tarafından sorgulanmaya da başlanmıştı. Bu dönem yaşanırken Türkiye ile ABD “1 Mart Tezkeresi” krizi ile karşı karşıya gelmiş ve iki ülke ilişkileri o tarihten itibaren bir daha eskisi kadar iyi olmayacağı bir sürece girmişti.
1960’ların başında Rumların Kıbrıs Türklerine karşı başlattıkları saldırı ve tedhiş hareketleri karşısında Türkiye’nin muhtemel bir çıkartma harekâtını önlemek için dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’un 5 Haziran 1964 tarihinde Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup, Türkiye ile ABD arasında yaşanan ilk kriz olmuştur. “Johnson Mektubu” olarak tarihe geçen bu vakanın ardından Türkiye’nin başarılı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD’nin ilk ambargosu devreye girmiştir. İlerleyen yıllarda Türkiye’nin terörle mücadelesinde de iki ülkenin zaman zaman karşı karşıya geldiği görülmüştür.
2000’li yılların başından itibaren Doğu Akdeniz’de zengin doğalgaz yataklarının keşfedilmesiyle başlanan bölgesel mücadelede de Türkiye aleyhine hareket eden ABD ile 2010’dan itibaren Ortadoğu’da yaşanan olaylara bağlı olarak bu defa Suriye sahasında karşı karşıya gelinmiştir. Zira PKK terör örgütünün Suriye kolu PYD’yi koruyan, kollayan ve teçhiz eden ABD, Suriye’nin kuzeyi/Fırat’ın doğu bölgesinde kendi kontrolünde bir uydu devletçik inşa etmeye çalışmaktadır. Son olarak ABD’nin bir süredir Yunanistan’daki varlığını güçlendirmeye ve yeni askeri üsler kurmaya başladığı görülmektedir.
Ancak ABD’nin sahasındaki hareketleri incelendiğinde dikkatli gözlerden kaçmayan, önemli hamleler yaşandığı anlaşılmaktadır: Türkiye bir süredir ABD tarafından kuşatılmaktadır. Akdeniz’den başlayarak Suriye üzerinden PYD/YPG/PKK ve Irak’taki üsleri ile güneyden Türkiye’nin çevrelenmesi; Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya, Estonya, Letonya ve Litvanya üzerinden kuşatmaya dönüşürken, Almanya’da bulunan asker sayısında artırıma gitmesi[1], Ege dahil Yunanistan topraklarında yeni üsler inşa etmesi ABD’nin hamlelerini açıkça ortaya çıkarmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye ve Libya’da, Türk Donanması’nın Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresinde yürüttüğü faaliyetlerden, Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan Karabağ çatışmalarında Türkiye’nin Azerbaycan’a manevi desteğinden kaygılanan ABD, Yunanistan’ın; Dedeağaç, Selanik, Kavala, Larisa, Girit, Teselya/Stefanoviç bölgelerinde yeni askeri üsler inşa etmeye başlamıştır. ABD ayrıca Türkiye’nin İnsansız Hava Araçlarına (İHA) karşı Ege’de Yunanistan'ı RQ-4 Global Hawk tipi İHA’larla destekleme kararı almıştır.
Yunanistan, ABD ile birlikte Türkiye’ye karşı gücünü arttırmaya çalışırken, ABD ise bir taraftan NATO, bir taraftan da Yunanistan ile ortak deniz tatbikatları düzenleyerek adeta Türkiye’ye gözdağı vermeye çalıştığı gözlemlenmektedir.
Rus haber ajansı Sputnik’in haberine göre Yunanistan’ın ilk kez dahil edildiği ve 2021 yaz aylarına kadar devam etmesi planlanan “Defender Europe 21” askeri tatbikatları Yunanistan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Estonya, Almanya, Macaristan, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Polonya, Romanya ve Slovenya’da gerçekleştirilecektir[2]. Yunanistan tarafından tatbikata Türkiye’nin dahil edilmediği duyuruları üzerine Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından “…Defender Europe tatbikatı Avrupa’nın güvenliği için her yıl yapılır. Bir yıl kuzeyde, bir yıl da güneyde olur. Bu sene güneyde yapılıyor. Bu, ABD ile Yunanistan’ın yaptığı ortak bir tatbikat değildir. ABD’nin öncülüğünde yapılan, bu yıl 26 ülkenin katıldığı çokuluslu bir tatbikattır. Bir aşamasına NATO’nun da katılacağı bu tatbikata, NATO’nun Çok Yüksek Hazırlık Seviyesinde Görev Gücü’nün, kısaca VJTF’nin 2021 yılı komutasını üstlenen Türkiye de VJTF üzerinden katılacaktır. Yani, Türkiye de o tatbikatta vardır…” açıklaması[3] ile Yunanistan’ın Türkiye aleyhine propagandalarına cevap verilmiştir.
Bu arada ABD’nin Yunanistan’a olağanın üstünde yığınak yapması ve ucu açık anlaşmalarla yeni üsler inşa sürecine girişmesine Yunanistan muhalefet partilerinden ve halkın bir kısmından tepkiler de geldiği uluslararası basın kuruluşlarında yer almaktadır. Ayrıca Türk düşmanlıkları uzun yıllara uzanan Yunanistan ile ABD’nin Türkiye’ye karşı yeni yeni stratejiler geliştirdikleri günler yaşanırken Doğu Akdeniz’de Mısır’dan beklenmedik bir hamle ile Türkiye lehine karar çıkması bölgesel dengeler açısından önemlidir.
Zira Doğu Akdeniz’de Türkiye ile sorunlar yaşayan Yunanistan ile “Deniz Yetki Anlaşması” imzalayan Mısır’ın anlaşma sahasını; Türkiye’nin 13 Kasım 2019 tarihinde Birleşmiş Milletlere bildirdiği ve Türkiye'nin Mavi Vatan doktrini çerçevesinde 27 Kasım 2019'da Libya ile imzaladığı deniz sınırı ve yetki alanları antlaşması kapsamında yer alan kıta sahanlığı sınırlarını dikkate alarak belirlemesi Yunanistan’ın tepkisine sebep olurken, Türkiye tarafından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
Bu beklenmedik gelişme üzerine Türkiye’nin Mısır'a karşı yeni normalleşme adımları ve iyi niyet beyanları ortaya koyması önemlidir. Çünkü Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısır’ın hamlesini, "İlişkilerimizin seyrine göre biz de Mısır'la deniz yetki alanlarını müzakere ederek bir anlaşma imzalayabiliriz" açıklaması başta Yunanistan olmak üzere bölge üzerine stratejik planı olan bölgesel ve küresel güçleri tedirgin etmiştir.
Beklenmedik bir zamanda Mısır’ın Türkiye lehine hareket etmeye iten durumun ortaya çıkan yeni gelişmelere dayandığı anlaşılmaktadır. Zira Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Fransa arasında imzalanan 2 Ocak 2020 tarihli East-Med projesi ile Doğu Akdeniz’den çıkartılması ve Türkiye’nin by-pas edilerek Avrupa’ya nakledilmesi planlarının doğalgazın “ekonomik olmayacağı”[4] netleşmiştir. Ayrıca küresel arz-talep paritesi hesap edildiğinde talebin her geçen gün azaldığı da dikkate alınarak “enerji şirketlerinin yatırım yapmayı riskli gördükleri” ortaya çıkmış ve projenin rafa kaldırılacağı[5] kuvvetle muhtemel hale gelmiştir.
Jeopolitik reel durumu gören Mısır, proaktif bir çıkışla Türkiye ile ters düşmeyecek şeklide yeni bir dış politika geliştiriyor olsa da Ortadoğu coğrafyasının köklü devlet geleneği olan bir ülkesidir. Türkiye’nin çıkarlarına hassasiyetle yaklaşmaktadır ancak ilerleyen süreçte diplomatik ilişkilerin nasıl gelişeceği ve normalleşmeye nasıl geçileceği hususu henüz belirsizliğini korumaktadır. Bu ilişkilerin belli bir seviyeye gelmeden “Türkiye-Mısır Deniz Yeki Anlaşması” imzalanması uzak görülmektedir.
Sonuç Olarak;
3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır Silahlı Kuvvetler Komutanı Abdulfettah Sisi tarafından yapılan askeri darbenin ardından Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilerek yerine geçmesi üzerine Türkiye’nin darbeciler hakkında sert açıklamaları ve Mısır’ın da Türkiye’ye kaçan Müslüman Kardeşler liderlerine destek verildiği iddiaları nedeniyle iki ülke ilişkileri sıkıntılı bir sürece girmiştir. Darbeci de olsa Sisi halen Mısır’ın Cumhurbaşkanı durumundadır. Ayrıca Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığından rahatsız olan bir Mısır profili görülmektedir. Dolayısı ile iki taraf açısından da çözüm bekleyen sorunlar yumağı ortada duruyorken ilişkilerin kısa vadede çözüme kavuşması beklenmemelidir. Lakin iki ülke karar alıcı mekanizmaları da “uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluk ve düşmanlık olmaz” ilkesinden hareket etmek durumundadırlar. Zira Doğu Akdeniz üzerinden esmeye başlayan dostluk rüzgârı iki ülke menfaatleri gereği mutlaka fırsata çevrilmelidir.
Türkiye-Mısır dostluk ilişkilerinin olumlu yönde evrilmeye başlamasının devamı mutlaka gelecektir. İki önemli ülkenin yakınlaşması başta da İsrail olmak üzere bölge ülkelerini hareketlendirecek ve zorunlu olarak Türkiye’ye yaklaşmaya mecbur bırakacaktır. Çünkü ABD Eski Başkanı Donald Trump’ın baskıları karşısında zorunlu olarak Türkiye karşıtı suni ittifaklar kuran; Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Fransa ittifakları dağılma sürecine girecektir. ABD baskısı ile kurulan bölgesel ittifaklar Mısır örneğinde olduğu gibi yakın gelecekte birer birer Türkiye ile yakınlaşmaya mecbur kalacaklardır. Bu süreci hızlandıracak etkenlerden birisinin Kafkaslar sahasında Azerbaycan-Ermenistan barışı, bir diğerinin de Çin’in “Bir kuşak, bir yol projesi” olduğu hatırda tutulmalıdır.
Sürecin bu şekilde işleyeceği netleşmeye başladığı zaman Yunanistan’ın da Türkiye ile dostluk ilişkileri geliştirmekten başka seçeneği kalmayacağı öngörülmektedir. Zira bütün manevralarına, bütün gösterişli hamlelerine hatta yeni Başkan Joe Biden ekibinin sert söylemlerine rağmen ABD’nin eski gücünde olmadığı muhakkaktır.
Son söz olarak; Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD istihbaratı tarafından suçlu bulunması yani ABD tarafından korunamaması, bölge ülkelerinin bakışını değiştirmelerinde etkili olacak bir başka faktör olmuştur.
HRC MEDYA :
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] İsmail CİNGÖZ; “ABD Türkiye’yi Kuşatırken İran Karışıyor”, Ticari Hayat Gazetesi, 03.02.2018.
[2] Sputnik; “ABD Ordusunu Taşıyan 'Endurance' Gemisi Dedeağaç'ta: 'Defender Europe 21' Tatbikatında Yer Alacak”, 25.02.2021.
[3] Haber7; “Son Dakika: NATO Tatbikatında Yunan Oyunu! Bakan Akar'dan Tokat Gibi Açıklama”, 28.02.2021.
[4] İsmail CİNGÖZ; “İdlib-Libya Denkleminde Türkiye”, Çağ Üniversitesi, South Security School, 18.01.2020.
[5] Bercan TUTAR; “ABD ve İsrail’in East-Med Fiyaskosu”, Sabah, 07.03.2021.
----
Harita: Haber7, 27.02.2021.
0 Yorum